Osman
SÖNMEZ'i Yakınları, Yoldaşları Anlatıyor:
Yoldaşları anlatıyor:
O devrimci yılları hep dolu dolu
yaşamıştır. Kavga, direniş, tutsaklık, yeniden özgürlük ve Sivas dağlarına
kadar uzanan kavga yılları... O, bu kavga yıllarında düşman karşısında hiçbir zaman
yenilmemiş, diz çökmemiştir. Örgütünün, halkının onurunu hep yükseklerde
tutmuştur. Yaklaşık on kez gözaltını, işkenceyi yaşamıştır. Hiçbir biçimde
düşmana tek bir örgütsel sır vermemiştir. Sır vermemekle kalmamış, çevresindeki
insanların direnmesi için çaba harcayarak direnmeyi bireysellikten çıkarmıştır.
Dahası direnmenin yalnız işkence tezgahları
olmadığını, düşmanla gerektiğinde savaşılabileceğini göstermiştir. 1990'da Arslan Arı ve birçok yoldaşıyla birlikte Bursa'da gözaltına
alındıklarında hücrelerde yangın çıkardılar; polis ancak birkaç hücre yandıktan
ve büyük panikten sonra yangını söndürebilmişti. Çaresiz kalan işkenceciler
onları hücrede tutmakta zorluk çekiyorlardı. Çünkü devrimcilerin çaresiz
olmadıklarını biliyorlardı. Mutlaka seslerini duyuracak bir şeyler buluyor,
insanları direnişe motive ediyorlardı, işkenceciler onları alelacele savcılığa
çıkarmak zorunda kaldılar.
Yine korkuyorlardı. Bu kez de aleni bir şekilde
kollarından birbirlerine zincirleyerek adliyenin kalorifer borularına kelepçelediler.
Yine çaresiz değillerdiler, kalorifer vanalarını açarak adliyeyi küçük bir göl
haline getirdiler. Suçları daha da büyümüştü. Artık ilk gözaltına alınma gerekçesi
ikinci plana düşmüş, direnişte gösterdikleri tavırları ön plana çıkmıştı.
Devlet malına zarar vermek, kundaklama, mukavemet iddialarıyla yargılanıyorlardı.
...
O, devrime ve halka karşı sorumluydu, inançlıydı.
Bir eleştiri-özeleştiri toplantısında şöyle diyordu:
"...sorgulanması
gereken yalnızca yetersizlikler değil, devrime olan inanç ve tercihlerdir. Neşter
asıl buraya atılmalıdır."
"Çürüyüp,
savrulduk, savaş perspektifinden uzaklaştık. Küçük dünyalar, her biri bildiğini
okuyan dukalıklar yarattık..." derken umutsuz değildir, "...bu süreci
bilince çıkartabildiğimiz koşullarda yaşananları lehimize dönüştüreceğiz."
"...şimdi
görev daha fazla cesaret, daha çok çaba ve daha büyük düşünme bilincidir..."
Yine yaşadığımız eleştiri-özeleştiri deneyimimizden
çıkardığımız derslerin takipçisi olmak, bundan sonraki süreçte -hareketin ya da
bizden daha ileri arkadaşların müdahale olanakları olmadığı koşullarda da-
yeniden aynı durumlara düşmememizin en büyük güvencesi olacaktır... Nesnel
koşullar edebiyatı -en azından bilinçlerde- mahkum
olmuştur.
Osman, dağ yaşamında darbe ihanetiyle birlikte
eşinin ihanetini de öğrendiğinde onun kirlenmiş, bataklığa hızla giden darbeci
beynini gördüğünde bu ilişkiyi tereddütsüz koparıp atar,
ve eşine şöyle der:
"... birlikteliğimizin harcında ortak inançlarımız, ortak
mücadele değerlerimiz vardı. Bunların ortadan kalktığı koşullarda
birlikteliğimizin bir anlamı kalmıyor. Benim tercihim kavgadan yana. Senin de
tercih ettiğin bataklıkta yolun açık olsun."
(Yukarıdaki anlatımlar,
Mücadele dergisinin 6 Ağustos 1994 tarihli
104.
Sayısında yayınlanmıştır.)